11 Aralık 2014 Perşembe

SARELLE REKLAMINDAKİ HAMİLE KADIN

Bu reklamın hala yayınlandığına inanamıyorum. Hem "siz ne yerseniz bebeğiniz de onu yer" diyorlar hem de hamile kadına kaşık kaşık kakaolu fındık ezmesi yedirerek kötü örnek olup özendiriyorlar. Bu reklamlar yapılırken bir bilene danışılmıyor mu? Kim kabul ediyor mesela hamile bir kadının; içi şeker ve bilimum katkı maddesi dolu fındık ezmesini kavanoz kavanoz yemesi fikrini? Bunu kabul eden işveren hiç mi çekinmiyor tepkilerden? Bu ürünün hedef kitlesi kim mesela çocuklar mı, yetişkinler mi, hamileler mi?

Hamilelik döneminin özellikle beslenme açısından ne kadar hassas bir dönem olduğunu bilmiyor olamazlar. Ama para her şeyden önemli tabi. Çocuklarımızın hayatlarına daha doğmadan sızmanın peşindeler. Ana-babalar, çocuklarımızı daha sağlıklı nasıl besleriz diye çırpınırken, sosyal medyada, gazete ve dergilerde hamilelerin ve çocukların beslenmesine dair doğrular paylaşılıp daha çok annenin bilinçlenmesine çalışılırken, sırf çocuklar görüp özenmesin diye marketlerde çikolata şeker reyonları türlü oyun ve numaralarla es geçilirken TV'lerde dönen reklamlara bak. Tıpkı Koton Kids reklamında olduğu gibi bu reklamı da oldukça rahatsız edici buluyorum. Erdil Yaşaroğlu'na bayılırım ama böyle bir projeye nasıl olur vermiş anlayamadım. Reklamdaki hamile kadın kendi eşi, karnındaki bebek karakterler de kendi çizgileri... Fakat hiç olmamış. neden mi? Madde madde gidelim:

1. Kakaolu fındık ezmesi denilen şey içinde bol miktarda şeker, ne idüğü belirsiz "yasal" yağlar ve katkı maddeleri barındırır. Evet içeriğindeki bileşenler son derece yasaldır, bir hükümet, bir şirket için yasal ama bir anne için asla değil.

2. Bu tip besin değeri düşük yiyeceklere abur cubur denir ve hamilelere önerilmez.

3. Aslında çocuklara da önerilmez. Çocukların bu tip "junk" besinlerle tanışması sonsuza dek engellenemese de ne kadar geç tanışırsa o kadar iyi diye düşünüp, sağlam bir beslenme temeli atmaya çalışmak daha doğru bir yaklaşım olurdu. 

4. Bu reklamı izleyen başka hamilelerin de aşermesini sağlamakla kalmayıp, hamile bir kadına kaşık kaşık yedirerek durum meşrulaştırılmaya çalışılmış. Ayrıca hamilelik şekeri olan ve bebeğinin sağlıklı doğabilmesi için katı bir diyet uygulamak zorunda olan anne adayları için ekstra zor bir durum bu reklamı izlemek. 


5. Hamile kadının karnındaki bebeğin kordonu çekerek daha fazla Sarelle istemesi korkunç itici, manipülatif ve kötü niyetli. Her ne kadar sevimli çizgi film karakterleri de olsalar, aslında ordakinin daha dünyaya özlerini açmamış masum bir bebek olduğu düşünüldüğünde özür dilerim ama midem bulanıyor.

6. Reklam fikri de hiç yaratıcı değil, kusura bakmayın. OLMAMIŞ.



 Şu da ilginizi çekebilir: KOTON KIDS REKLAMI OLMAMIŞ

10 Aralık 2014 Çarşamba

NEFİS BİR YAZI: HAVYAR, PANTOLON, AYAKKABI, PEYNİR

Bugün sosyal medyada Sunay Demircan'ın bir yazısına denk geldim. Toplum olarak farkındılağımızın artması ve sağlığımızı tehdit eden bu "yasal" uygulamaların son bulması için daha fazla bilmek, daha fazla öğrenmek ve karşı çıkmak zorundayız. Tüketmeyerek, almayarak, sorup sorgulayarak... Buyrun okuyun...




*  *  *
Geçen gün bir marketin balık reyonunda gördüm.


Bilenler bilir, havyar (siyah) kutusu tipiktir.
Baktım, Rusça ve Kiril harflerinin taklidi İngilizce 'chaviar' yazıyor kapakta.
Bir de mersin balığı resmi. Altında da, "original product of Russia"yazmışlar.
Karadeniz’de mersin balıklarını bitirdik şükürler olsun.


Ruslar, Azeriler ve İranlılar uyanıklık yaptılar, Hazar Denizi'nde balığı yakalayıp ameliyatlayumurtasını alıp, balığı geri bıraktılar.


Biz Türk usulu çalıştık, balığı da, yumurtayı da yedik. (Hatta yumurtlama erginliğine gelmemiş balıkları da yedik).


Kavanozdan gördüğüm kadarıyla siyah inci taneleri parlıyor, tıpkı havyar. Satıcıya sordum, "bu mersin balığı havyarı mı?", "evet abi"dedi. "Neden ucuz?""Rusya'dan geliyor abi, Hazar havyarı". Kavanozun altındaki etiketi de okumalı. Derin bilgiler var orada. İçindekiler: Okyanus balık bulyonu (uskumru), Tuz, Zeytinyağı, Pektin E211, Sodyum benzoat. E202, Potasyum Sorbat, Doğal renk E153.
Muhteşem, değil mi? Sen uskumruyu al, parçala, minik toplar yap, siyaha boya, koruyucu kimyasallarla harmanla ve elaleme "doğala özdeş haavyar"diye kakala. Satan adamın haberi yok. 


Baktım markette zencefilli gazoz da var, ithal etmiş büyüklerimiz,sağ olsunlar. İçinde zencefil var mı? Yok. Aroması da, rengi de yapay. Ama kendisi doğala özdeş.

Bizim bir çiçekçi var, serada karanfil ve gül yetiştiriyor. Satmadan önce üstlerine koku sıkıyor. Doğala özdeş gül! Zavallı bülbül!

Kayseri'nin en ünlü mantıcısına götürdüler, Kaşıkla diye bir yer. 'Yer' demek doğru değil, entegre tesis mübarek. Bir kapıdan 80 kilo giren, diğer kapıdan 100 kilo çıkıyor. "En iyi Kayseri mantısı burada" Aldım iki kutu, eve getirdim koydum dondurucuya. Bir ay sonra yemeğe kalktık, baktık mantı acılaşmış. Niye ki? Et mi bozuldu? Etin bozulması mümkün değil, çünkü et yerine soya kıyması kullanıyorlar, içinde et olan mantı neredeyse kalmadı.
Acılık içindeki azot gazından geliyor. Raf ömrü uzasın diye paketlenme aşamasında azotu basmışlar mantıya. Doğala özdeş!


Bir bilgi daha:
O, mantının raf ömrü uzasın diye içine konan azot gazı zamanla gıda zehirlemesine yol açıyor. Bunların hepsi doğayla özdeş gazlar. Onlara "gıda gazı" diyorlar. Azot gazı da, oksijen de istenmeyen durumlarda inert atmosfer oluşturarak gıdaların kısa sürede bozulmasını önlüyor. Mesela, taze etlere de oksijen gazı veriyorlar ki, hep taze, kıpkırmızıgörünsün raflarda. Yasal bunlar, girin internete "gıda gazı" diye yazın, görün neleryediğinizi.

Markete üzüm gelmiş. Kırmızı, iri, dipdiri şeyler. Erik gibiler maşallah! Nereden geliyor bunlar? Şili'den. Şili mi? Evet! Kaç gündür buradalar? 3-5 gün oldu. Düşünün, Şili'nin bir köyünde topluyorlar bunları. Uzun yolculuklar sonunda bizim kasabaya kadar geliyor. Bir süre bizim manavda bekliyor. Alıyorsun eve getiriyorsun, evde de 3-5 gün daha, bana mısın demiyor. Hala kütür kütür. İyi ama, nasıl?

Şahane şeyler var, adına ilaç diyorlar. Üzümlere verilen bu ilaçlardan birinin etiketindeki faydaları sayalım mesela: Dane büyüklüğünü arttırır,Dane ağrılığını arttırır,Dane şeklini daha düzgün olarak değiştirir, Tam olgunlaşmadan daneye parlak sarı yeşil rengini verir, Dayanıklı ve dirençli kabuk sayesinde hasat ve hasat sonrası olabilecek yaralanmalar en aza iner, hastalıklara direnç katar, Kullanım dozu yükseldiğinde sofralık üzümlerde hasadı geciktirir. Raf ömrü uzar.


Nedir bu?


Sitokinin. Büyüme hormonu.

Bakın şu şansa ki, sitokinin insanda da aynı işe yarıyor. Sonra anneler şikayet ediyorlar "ee benim çocuk erken kıllanıyor!" Bu dünya böyle hanım abla, sen üzümü alırken kıllanmazsan, çocuğun kıllanır. 
Adana'da çiftçilerle çalışıyoruz. Yaz güneşi altında soğutması olmayan tankerle süt topluyorlar mandıralara. Şöföre soruyorum "Bozulmuyor mu bu sıcakta süt?" "Abi, tankere iki bardak hidrojen peroksit döküyorum, akşama kadar bir şey olmuyor." Hidrojen peroksit dediği şey kadınların saçlarının rengini açmak için kullandıkları bir kimyasal. Çok kötü değil, sadece canlıları öldürüyor. Süte koyunca bütün bakteriler ölüyor, geriye bozulacak bir şey de kalmıyor. Doğala özdeş süt!

Bu anlattıklarımın hepsi yasal.


Temel problem şu ki: İnsan doğa ilişkisi değişti. İnsan yeni bir doğa kurgusu yaptı, kendini doğanın dışına aldı, doğayı alınır-satılır mal yaptı, sentetikleştirdi ve tüketime sundu. Hal böyle olunca, insan kendinin doğal bir varlık olduğunu unuttu. (Beşer işte, unutacak elbet)
İnternetten pantalon, ayakkabı, peynir, arkadaş ve sevgili edinmeyi marifet bildi. Optik kabloların sunduğu hayatı da hayat bildi.İnsan artık bu! Doğala özdeş!

Direnmek lazım.
Bakkalı, manavı, kasabı, süpermarkete karşı korumak lazım. Semt pazarlarını kullanmak, pazarcı esnafıyla dostluk kurmak lazım. Hijyen, reklam, ambalaj illizyonuna teslim olmamak lazım. Bir de, son moda "Doğal ürün - Yöresel ürün pazarı" adıyla işin cılkını çıkartanlara karşı uyanık olmak lazım. 


Ama en önemlisi, ara sıra doğaya çıkıp, derin derin nefes almak lazım.
Dilerim ki, Tanrı toprak ana ile gök babanın evladı olduğumuzu hatırlatmak için çok acı çektirmez.

Sunay Demircan

* * * 


Sunay Demircan Kimdir?


Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden mezun olan Sunay Demircan, Pancar Ekicileri Kooperatifi’nde başlayan iş hayatını Doğal Hayatı Koruma Derneği, ardından da GAP İdaresi’nde sürdürdü. Avrupa Birliği desteği ile yürütülmekte olan Sivil Toplum Geliştirme Programı (STGP) yöneticisi ve Sivil Toplum Geliştirme Merkezi Derneği’nin kurucu üyesi. 2008 yılından beri Samsun'un Bafra ilçesinin, Koşuköyü'nde yaşıyor ve çiftçilik yapıyor.

Kaynak: http://www.bugday.org/portal/haber_detay.php?hid=813